Salman Rushdie’ye saldırının anlamı

Salman Rushdie Newyorkta ensesinden bıçaklandı.

Saldırganın saniyeler içinde defalarca yumrukladığı ve bıçakladığı söyleniyor.

Alçak bir saldırı bu.

Düşünceleri, sözleri ve kalemi dışında elinde hiçbir şey olmayan 75 yaşında bir insana, düşünceler ve sözlerle cevap veremeyen bir korkağın saldırısı.

Rushdie’nin bedeni üzerinden, bütün dünyaya bir mesaj veriliyor.

Bizim tabularımıza dokunursanız sonunuz ölümdür!

Aradan kaç sene geçerse geçsin, size karşı başlattığımız kan davasının intikamını alırız, diyorlar.

Bu insanlar bütün kâinatı yaratan muazzam bir varlığın kendi korumalarına muhtaç olduğunu düşünüyorlar.

Öyle bir Tanrı’ya inanıyorlar ki o bir taraftan bütün kainattaki atomların hareketine bile yön verecek kadar akıllı, yaratıcı ve muktedir; ama öbür taraftan iki tane faninin söyledikleri sözlerden gocunacak kadar zayıf, kırılgan ve korunmaya muhtaç.

Böyle muazzam çelişkili şeylere inanmıyor olsalar, “dine hakaret” kabul ettikleri şeyler karşısında nasıl bu kadar reaksiyoner olabilirlerdi!

Bir taraftan o muazzam aklın hikmetinden sual olunamayacağını söylüyor, ama öbür taraftan her durumda onun ne istediğini biliyor gibi hareket ediyorlar.

Aksi takdirde, dine hakaret ettiğini düşündükleri kişileri “cezalandırmaları” gerektiğinden nasıl bu kadar emin olabilirlerdi!

Bana sorarsanız dine bu insanlardan daha fazla zarar veren kimse yok.

Dini dışarıdan gelecek her türlü eleştiriye kapatarak, kendi inanç ve değerlerini akıl ve zekayla savunma becerisi gösteremeyerek, kendilerini alaya aldığını düşündükleri kişilerin karşısına ince bir alayla çıkamayarak en çok da inandıklarını söyledikleri dine zarar veriyorlar…

***

Ama maalesef, insanlar üzerinde yarattıkları muazzam korkuyla, kendi inançlarını eleştiriden muaf kılarken aynı zamanda bütün insanlığı da geriye bir yerlere götürüyorlar.

Tüm dünyada ifade hürriyetini erozyana tabi tutuyorlar.

İfade özgürlüğü’ne yeni istisnalar yaratıyorlar.

Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri” kitabının yayınlanmasının ardından ortaya çıkan muazzam şiddet, Batı’yı orta çağdan kalma “dine hakaret” yasalarını geri getirmek zorunda bırakmıştı.

“From Fatwa to Jihad” (Fetva’dan Cihad’a) isimli kitabın yazarı Kenan Malik, “Şeytan Ayetleri” kitabının hala basılıyor olması nedeniyle mücadeleyi kazananın batının değerleri olduğu zehabına kapılındığını ama ortaya çıkan muazzam şiddet karşısında “farklı kültürden olan kişileri gücendirmenin yanlış olduğu,” noktasına gelinerek de savaşın kaybedildiğini anlatıyordu.

Şimdi Rushdie’nin saldırıya uğramasının ardından bütün bu tartışmalar yeniden alevlenecek.

Yeniden Samuel Huntington’un “medeniyetler çatışması” tezi hatırlanacak.

İslamafobi yükselecek. Göçmen karşıtlığı yükselecek. Doğu ve Batı daha kalın çizgilerle birbirinden ayrılacak.

İfade hürriyeti kaybederken, sadece Batı aşırı sağı ve doğuyla batıyı keskin çizgilerle birbirinden ayırmak isteyen İslamcılar kazanıyor.

Müslümanlar kaybediyor, özgür düşünceye, ifade hürriyetine inananlar kaybediyor.

Salman Rushdie saldırısı karşısında en çok sesini çıkarması gerekenler bu kaybedenlerdir.

Özgürlüğün olmadığı yerde hiçbir düşünce, inanç ve felsefe gelişemez; insanlar barış içinde bir arada yaşayamaz.

Rushdie üzerinden bütün bunlara saldırılıyor işte…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir