Muhalefet seçimi neden kaybedecek?

Yanlış sorulara doğru cevaplar bulunamaz.

Sorduğunuz soru yanlışsa verdiğiniz cevap sizi asla doğru bir yola götüremez.

Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi için her biri bir diğerinden yanlış sorular soruluyor.

Kimisi, “Cumhurbaşkanı olmayı kim hak ediyor?” diye soruyor.

Kimisi, “En ideal aday kim?” sorusuna cevap arıyor.

Altılı masanın etrafındaki bazı siyasetçilerin “Biz kiminle uyumlu çalışabiliriz?” diye sordukları kulağıma geliyor.

Sorular böyle sorulduğu sürece verilecek hiçbir cevabın bizi başarılı bir seçim stratejine, iyi bir aday belirleyecek zihin açıklığına götürebilmesi mümkün değil.

Önümüzdeki seçimde en doğru soruları sormak için, bu seçimin Türkiye için ne anlama geldiğine bir bakalım.

Giderek otoriterleşen bir iktidar var ülkemizde.

Bu iktidar ekonomiyi düzeltemediği sürece daha da otoriterleşmek, daha da baskıcı hale gelmek zorunda…

Zaten mevcut yönetim biçimleri bu ekonomik kötüye gidişin bir numaralı müsebbibi olduğu için, bir seçim daha kazanırlarsa yumuşayacaklarını düşünenler fena halde yanılıyorlar.

Çünkü mevcut iktidarın devamı halinde içinde bulunduğumuz kısır döngü daha da derinleşecek.

Ben şu son zamanlarda olanların bu hükümetin iktidarı bir kere daha kazanmasının ardından başımıza gelecek olanların bir fragmanı olduğunu düşünüyorum.

Gezi davasında verilen müebbet hapis cezaları; ülkenin dört bir yanında bazı tarikatların şikayetleri üzerine getirilen yasaklar…

Açık havada yoga yapmaktan konser vermeye, miting düzenlemeye kadar, her şey yasaklanıyor.

Ve bütün bunlar, bir seçim atmosferine girilmişken yapılıyor.

Bütün bunlar, bürokrasinin “acaba bu iktidar gider de başımıza bir şeyler gelir mi?” diye kaygı duyduğu günlerde yapılabiliyor.

Bu iktidar bir kere daha Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa, Türkiye çok karanlık bir döneme girecek.

Giderek kötüye giden ekonomi karşısında toplumun duyduğu rahatsızlık, devletin baskı aygıtlarının giderek dozunu arttırdığı şiddetle bastırılacak.

Türkiye’nin dört bir yanına harıl harıl cezaevleri yapılıyor.

Kimler için yapıyorlar bu cezaevlerini?

Sosyal medyanın boğazını sıkmak için yasa tasarıları hazırlanıyor.

İktidarın nasıl bir yola girdiğini görmemek için siyaseten kör olmak gerekir.

Bu karamsar tabloyu daha da derinleştirip canınızı sıkmak değil niyetim.

Önümüzdeki seçim Türkiye için geriye dönüşü olmayan bir yola işaret ediyor.

Ya rotamızı demokrasiye doğru kıracağız ya da her türlü hak ve özgürlüğün ayaklar altında paspas yapıldığı karanlık bir yola gireceğiz.

Eğer bu tespitlerle hem fikirseniz, önümüzdeki seçimde muhalefetin kimi aday göstermesi gerektiği konusunda sorunuzu nasıl formüle ederdiniz?

Sorunuz ne olurdu?

Baştaki soruların bir anlamı kalıyor mu böyle düşününce?

İdeal aday, kimin hak ettiği, kiminle çok uyumlu çalışılacağı vd diğer bütün yanlış sorular, önümüzdeki seçimin gerçek anlamını idrak edememekten kaynaklanıyor.

Eğer bunun, Türkiye’nin geleceğini kökünden değiştirecek bir seçim olduğunun idrakinde isek sorumuz ne olur?

Tek bir doğru soru var: Bu seçimde Erdoğan’ın karşısına kim çıkarsa kazanır?

Kazanma ihtimali en yüksek olan aday kimdir?

Toplumun bütün kesimlerinden hangi aday oy alıp, Erdoğan’ı birinci turda yenebilir?

Muhalefet liderleri bu soruyu sormadıkları sürece asla doğru bir aday çıkaramayacaklar.

Doğru soru sorulmadığı sürece, bu seçimin kazanılma ihtimali yoktur.

Seneca’nın dediği gibi, gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgâr yardım edemez.

Amacını net bir şekilde belirlemeyen muhalefet bu kadar güçlü bir iktidar karşısında seçim kazanamaz.

Yapmaları gereken, doğru soruyu sormaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir