HDP bir siyasi parti olarak şüphesiz ki pek çok şey söylüyor.
Fakat, kulak kesilip “bu parti en güçlü olarak ne söylüyor” dediğinizde ne duyuyorsunuz?
Ben, bütün diğer mesajların arasından, bir mesajın, bir çağrının, bir talebin diğer her şeyin önüne çıktığını görüyorum:
“Öcalan’a uygulanan yalıtımın kaldırılmasını” istiyor HDP’liler.
***
İnsan hakları hukukuna göre kimse, mutlak bir yalıtım içinde tutulamaz.
HDP’nin bu anlamda bir mahpus hakkında, insan haklarına aykırı bir uygulamanın ortadan kaldırılmasını istemesinde özü itibariyle bir yanlışlık yok.
Ama aynı şeyi, HDP’nin öncelikleri, aciliyet sıralaması konusunda da söyleyebilir miyiz?
***
Ülkenin ve bizzat partinin kendisinin korkunç yıkıcı, yıldırıcı, ölümcül sorunları varken, bir mahpusa uygulanan yalıtımın, HDP’nin bütün mesajları içinde en göze batanı, en güçlü mesajı olması, sorun çözen, çözüm öneren bir siyaset yapma tarzı olarak değerlendirilebilir mi?
Düşünün HDP’nin milletvekilleri de dahil, altı bin civarında yönetici ve üyesi cezaevinde tutuklu ya da hükümlü olarak bulunuyor.
Nasıl oluyor da bunlardan birisinin sorunu, bütün bu devasa sorunlarının önüne geçiyor?
***
Bakın hepsini bir yana geçin, daha geçenlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Selahattin Demirtaş’la ilgili çok ağır bir mahkumiyet kararı verdi.
Tarihinde ilk defa, Demirtaş başvurusunda, AİHM, Türkiye için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. Maddesini ihlal etmiştir, dedi.
Bu madde, hukukçu olmayanların da anlayacağı şekilde söylersek, devlet erkinin, gücün, suiistimal edilmesini yasaklıyor, hiçbir devletin, keyfi bir şekilde özgürlükleri sınırlandıramayacağını söylüyor.
***
AİHM, Demirtaş başvurusunda olabilecek en ağır mahkumiyet kararını verdi. Sakınıp, hep bir kenarda tuttuğu bir maddeyi bu davada telaffuz etti.
Aslına bakarsanız, sadece HDP’nin değil Türkiye’de demokrasiye, hukuk devletine ve insan haklarına inanan herkesin, büyük bir aciliyet duygusuyla uygulanmasını istemesi gereken bir karar bu…
Çünkü AİHM kararlarının, hele hele bu kadar net, açık ve ağır ihlal ortaya koyan kararların uygulanmaması, büyük bir barajın yıkılması, hukuk sisteminin geriye dönüşü olmayan şekilde değişime uğraması demek…
***
Nasıl oluyor da HDP için eski eş başkanına ilişkin AİHM kararının uygulanması bile, Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebi karşısında bu kadar geri sıralarda kalabiliyor?
Bu durum, arabanın alınıp atın önüne koyulması değil midir?
AİHM kararlarına bile uyulmayan bir Türkiye’de, siz herhangi bir mahpusa yönelik tecridi bugün kaldırtsanız ne olur, kaldırtmasınız ne olur?
Hukuk devletinin temelleri sarsılır ve üstelik de, bu temelleri sökme işi sizin kitlelere mal olmuş, partinizi alıp sürüklemiş eski genel başkanınıza ilişkin bağlayıcı bir Mahkeme kararı göz ardı edilerek yapılırken, sizin için bir başka mahpusa yönelik tecrit bütün bunların önüne geçiyorsa, siz hangi sorunu çözmeye, bu sökülen taşlardan hangisini yerine koymaya adaysınız?
Gerçekten merak ediyorum…
Eğer Demirtaş meselesini önüne koyabilseydi sistem karşı gerçek bir mücadeleyi de önüne koymuş olurdu,
meşru olanı savunmak gibi bir olanak doğmuştu, AİHM kararının uygulansını onbinlerce insanla savunmayı
neden seçmedikleri düşündürücü. Kanım odur ki, Demirtaş ın siyaset dışı kalmasını isteyen sadece sistem
olsaydı malesef ki değil…..
Geçenlerde yazdığı bir mektupta Demirtaş’ta aynı istekleri sıralıyordu sn.Cengiz…
Çünkü normalleştirilip demirtaş dahil her yere yayılan hukuksuzluğun politikanın çıkış noktası orası. Oraya dair birşey yapmayınca diğerlerinin yolu açılmış olunuyor.
Soykırım suçunun inkarının oynadıği rol gibi.