Demirtaş kararı Türkiye’yi bir yol ayrımına getirdi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin 22 Aralık 2020 günü açıkladığı Selahattin Demirtaş kararı Türkiye’yi bir yol ayrımına getirip koyuyor.
Ya Türkiye’de yargı bütün Avrupa’nın en yüksek mahkemesi tarafından bir anlamda suçüstü yakalandığını kabul edip, kararda da istendiği gibi, Demirtaş’ı “derhal” serbest bırakacak, ya da ülke artık başka bir yola girecek.
Türkiye yargısının türlü türlü öz aldatmacalarının ölümcül darbe yediği bir andır bu.
Dermirtaş’ın o değil de, şu davadan tutuklu olduğu, AİHM’nin karar vermediği konular nedeniyle cezaevinde olduğu gibi argümanların hepsinin aynı gizli amaçlara hizmet ettiğini söylüyor AİHM.
Demirtaş’ın sözlerinin sonucu gibi gösterilen şiddet olayları ile, bu sözler arasında, hiçbir aşamada bir illiyet bağı kurulamadığını; parlamenter dokunulmazlığın Türkiye yargısı tarafından paspas yapıldığını; velev ki suç işlediğine dair bir şüphe bulunsun neden tutuklama dışındaki tedbirlere başvurulmadığının anlaşılamadığını ve daha pek çok şeyi söylüyor ama en ağırı ve acıklısı, Demirtaş’ın cezaevinde tutulmasının hukukla telifi kabil olmayan “gizli” amaçlara dayandığını belirtiyor.
Kararda neler söylendiği çok tartışılır ama Mahkeme Türkiye’den ne istediğini hiçbir yanlış anlamaya izin vermeyecek bir açıklıkla ortaya koyuyor:
Demirtaş derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmalıdır!
Bu bir istem değildir. AİHM bir ricada bulunmuyor. Tespit ettiği hak ihlallerinin derhal ve acilen nasıl ortadan kaldırılabileceğini bizzat kendisi beyan ediyor.
Türkiye yargısı, bu çok açık çağrı sonucunda, ya hukukun üzerine boca edip kibriti çaktığı benzin bidonunu sakince bir kenara koyacak ve Demirtaş’ı serbest bırakacak ya da hırsla ve suçüstü yakalanmanın tedirginliğiyle, hukukun üzerine daha ve daha çok benzin döküp yakacak.
Tarihsel bir ironi sonucu bu karar, hükümetin hukuk reformundan, ülkenin yerinin Avrupa olduğundan söz etmesinin hemen ardından geldi.
İşte o ülkenin, gerçek yerinin olduğu söylenen kıtanın en yüksek mahkemesi inkârı mümkün olmayan bir hakikati, hukukun soğuk ama ayıltıcı diliyle Türkiye’deki müesses nizamın gözlerinin içine bakarak söylüyor.
Demirtaş’ın tutuklanmasında ve tutukluluğunun devamında Anayasa Mahkemesi’nin hiçbir kusur bulmayan önceki kararının ne anlama geldiğini tartışmaya bile gerek yok.
Anayasa Mahkemesi’nin, kendince belli bir kurnazlıkla yürütegeldiği, siyasi iktidarın radarına giren konularda yan yollardan yürüyüp, o radarın dışındaki konularda makul mantıklı kararlar vererek yaşayan, işini layıkıyla yapan bir Mahkememe imiş gibi yapmasının da sonuna gelindi.
Demirtaş kararı, epey bir zamandır işlerin şirazesinden çıktığı ülkemizde herkesi şapkasını önüne koyup düşünmeye çağırdığı gibi, diğer ülkelere de, muhataplarında demokrasi ve hukukun ne hale geldiğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor.
Hukuk sistemi, siyasi iktidarın hedefindeki kişiler için çıkışı, kapısı olmayan bir labirent işlevi görmeye devam mı edecek, yoksa Demirtaş kararından sonra yavaş yavaş kendilerine çeki düzen vermeye mi başlayacaklar hep birlikte göreceğiz.
Demirtaş kararı yolları çatallanan ülkemize hangi yolun demokrasiye, hangi yolun faşizme gittiğini gösteriyor.
Kocaman harflerle…