Atatürk’ü sömürmenin dayanılmaz cazibesi

Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” kitabının bazı baskıları milyonlarca liraya satılacak olunca ateşli bir tartışma başladı.
“Atatürk’ü metalaştırıyor” diyenler…
“Atatürk’ü milyonlara mal etti, milyonlar kazansa ne çıkar” diyenler…
Ve tabi ki, aşk ve paranın bu kadar yoğun bir şekilde bir araya gelmesiyle dalgasını geçenler…

***
Ben de bu tartışmaya naçizane bir katkıda bulunmak isterim.
Bana göre, mesele, tarihi bir figürün sırtından milyonlarca lira para kazanılması değildir.
Sonuçta, bu kitaplar zorla falan satılıyor değil. Ortada bir talep var ve birileri bu talebin arzını sunuyor.
Ernesto da, Mandela da, Budha da ister istemez birer ticari nesneye dönüşmüştür.
“Popüler” figürler için kaçınılmaz bir mecradır bu.
Demek ki, buradan sosyolojik olarak çıkaracağımız sonuç Atatürk’ün de artık, ciddi popüler bir figür haline geldiğidir.
Yılmaz Özdil o kitabı yazdığı için Atatürk popüler olmadı; Atatürk artık ciddi bir şekilde popüler olduğu için Özdil ve diğerleri ardı ardına onun hakkında kitaplar yazıyorlar.
Bundan on yıl önce bu kitapların hiç birisi bugün sattıklarının onda biri kadar bile satamazlardı.

***
Atatürk’ün bu kadar popüler hale gelmesi, keşke onunla ilgili sağlıklı bir tartışmayı da beraberinde getirebilseydi.
Keşke biz de, kurucu önderleriyle sağlıklı ilişkileri bulunan başka bazı ülkeler gibi, Atatürk’ü doğrusuyla, yanlışıyla tartışabilseydik.
Bizde, Atatürk’ü tarih sahnesinden silmeye çalışanların karşısına, onu bir ikon, sorgulanamaz, eleştirilemez, hatasız, kusursuz bir figür olarak sunanlar çıkıyor.
Ya isyankar bir ergen gibi reddedelim ya da küçük bir çocuğun olgun olmayan, baştan sona yücelten duygularıyla sevelim istiyorlar Atatürk’ü…

***
Popüler talebe uygun olarak, daha sivil, daha yumuşak, daha insani bir Atatürk portresi sunuyor bu kitaplar.
Ama bize sundukları tarih ufku, ilk okul ve ortaokulda okuduğumuz kitapların ufkunu bir türlü geçemiyor.
Daha “sivil”, ama hatasız, kusursuz bir figür Atatürk sunuyorlar bize.
Ona karşı çıkan herkes düşman, onunla zıt düşen herkes birer hain yine.

***
Eğer Atatürk, bu kitapların bazılarının da ileri sürdükleri gibi, “aydınlanmanın” temsilcisiyse, onu anlatış biçimleri temel bir hata ile malül bulunuyor.
Aydınlanmanın özü “şüpheydi”. Bütün ikonlara, bütün büyük anlatılara şüpheyle bakmaktı.
Descartes kendi varlığından bile şüphe ediyor, sonra, düşündüğüme göre, demek ki varım diyordu.
Oysa bu popüler kitaplarda bize, bir kutsala iman eder gibi, Atatürk’ün her yaptığına iman etmemiz, her eylemini gözü kapalı kabul etmemiz söyleniyor.
Sanki, en küçük bir kusur bulursak, bütün bir Atatürk figürü, onun bütün yapıp ettikleri yok olup gidecekmiş gibi.
Bizi küçük bir çocuk olarak kalmaya, Atatürk’ü de küçük bir çocuğun babasını sevdiği gibi sevmeye davet ediyorlar.

***
Eh tabi bu işi yaparken de muazzam paralar kazanıyorlar.
Keşke, insanlara gerçekten üzerine kafa yoracakları bir Atatürk figürü sunabilseydiler…
Onun yerine, kaynağını dinden alan düşüncelerle demokrasinin ümüğünü sıkanların karşısına, başka bir kutsalla, başka bir dinle çıkıyorlar.
Aydınlanma diye dillerine doladıkları şeyin, bütün ikonları yıkmak olduğunu unutarak…

Orhan Kemal Cengiz-21 Ocak 2019

One thought on “Atatürk’ü sömürmenin dayanılmaz cazibesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir