Güç sahibi olanlara, her daim sorulması gerekir:
Sen gücünü nasıl kullanıyorsun?
Tamam anladık çok güçlüsün ama bu gücü nasıl kullanmaktasın?
***
Devlet dediğimiz devasa aygıt bireyler karşısında ne kadar güçlü değil mi?
O gücün de bir sınırı olmalı.
O güç de bir şeylerle sınırlanıp, taşmaması gereken yerlere girmesi, karşısına çıkanları ezmesi engellenmeli.
İşte bunları yapan şeye de hukuk diyoruz.
***
Hukukla sınırlanmayan bir devlet gücü, bireyler için ezici, kıyıcı ve yıkıcıdır.
O devasa güç karşısında, biz bireylerin tek sığınağı hukuktur.
Hukuk zayıflamaya başladığında, devletin kıyıcı gücü, yarattığı etkinin farkında olmayan bir devin parmakları gibi, nefessiz bırakana kadar boğazınızı sıkmaya başlar.
***
Ben bugün bir fotoğraf gördüm.
O fotoğrafa bakarken, küçük, çaresiz bir çocuk gibi hissettim kendimi.
Büyük bir dev, mengene gibi güçlü elleriyle boğazımı sıkmaya başladı o fotoğrafa bakarken.
***
Fotoğrafta, uzun süredir tutuklu bulunan Av. Selçuk Kozağaçlı babasının mezarına çiçek bırakıyordu.
Kederliydi yüzü; başka bir şey olmasa, cezaevinden çıkıp babasının mezarına gidebildiği için şükredecektik neredeyse…
Ama fotoğrafa bakar bakmaz, boğazımızı sıkan o muazzam devin parmaklarını gördüm; babasının mezarının başında bile bir eli kelepçeli tutuluyordu Kozağaçlı…
***
O kelepçe, o fotoğrafa bakan vicdan sahibi her insanın boğazında bir yumruya dönüştü.
Hakkında soruşturma olduğunu duyup, yurt dışından dönen bir avukata bu kelepçe, hele böyle kederli bir günde kaçacak diye mi takıldı gerçekten?
O kelepçeyi taktıranlar, bir suçu engellemeyi, bir suçluyu durdurmayı mı amaç edinmişlerdi?
Yoksa, o geniş takdir yetkisi, “bu kelepçe takılacak” diyerek kullanılırken, o fotoğrafa bakan hepimizin boğazına işte tam da bu yumru insin diye mi yapıldı bu iş?
Dev, boğazımızı kırabilecek parmaklarını her fırsatta göstermek mi istiyor bize?
***
Tamam biliyoruz çok güçlüsünüz.
Nefesimizi de keser, boğazımızı da kırarsınız…
Ama bu gücünüzü, böyle her fırsatta gözümüzün içine sokmayın bari, olur mu?