Kılıçdaroğlu’nun muhtemel Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda kaleme aldığım ikinci yazı bu.
İlkinde, Kılıçdaroğlu’nun aday olabileceği yönündeki söylentilerin gerçek adayı korumak için bir taktik olabileceğini (ve tabi ki böyle olmasını dilediğimi) yazmıştım.
Bisiklet yarışlarında, şampiyonların uzun süre ikinci üçüncü sırada gittiklerini, en öndekinin yarattığı hava boşluğunda dinlendiklerini, ama son anda atak yaparak yarışı kazandıklarını anlatmıştım.
Bu senaryoda, Kılıçdaroğlu aday olabileceği yönündeki söylentileri bilinçli olarak yayıyor, böylece bütün şimşekleri kendi üzerine çekerken, gerçek adayın son düzlüğe çıkılıncaya kadar yıpranmamasını sağlıyordu.
Ama aradan geçen zamanda, Kılıçdaroğlu ve çevresinin, onun adaylığını ciddi ciddi düşündüklerini gösteren pek çok belirti ortaya çıkmaya başladı.
***
Gücün, iktidarın (ihtimalinin bile) insanları nasıl ayarttığı, nasıl başlarını döndürdüğünü en başarılı şekilde anlatan sanat eserlerinden birisi de Yüzüklerin Efendisi filmidir.
Gücü simgeleyen yüzüğü eline geçiren herkesin şu ya da bu ölçüde başı döner, sersemler, başka yola sapar veya sapmaya tevessül eder.
Güç, iktidar, gerçekten de herkesi baştan çıkarabilecek çok güçlü bir iksirdir.
O iksir damarlarınızda dolaşmaya başladığında, hayatı, dünyayı, insanları başka bir şekilde görmeye başlarsınız.
Onu ele geçirdiğinizi zannettiğinizde, aslında iktidar, bir uyuşturucu gibi sizi, düşünme biçiminizi ele geçirmeye başlar.
Tarih en güçlü karakterlerin bile, iktidar tutkusuyla nasıl başkalaşıma uğradıklarının örnekleriyle doludur.
***
Kılıçdaroğlu ve çevresi, onun adaylığını düşündüklerinde, Türkiye gerçeklerinin değil, yüzüğün yarattığı yanılsamaların etkisiyle, onun yarattığı toksik etkilerle bu ihtimali düşünüyorlar.
Paradoksal bir şekilde, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı Cumhurbaşkanı tarifi, aday olması halinde, neden ona oy vermememiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Kılıçdaroğlu bize, egosunu, nefsini yenmiş birisinden bahsediyor.
Öyle birisini tarif ediyor ki, o kişi, seçildiğinde Cumhurbaşkanının muazzam yetkilerini, kendi iktidar tutkusu için değil, Türkiye’yi otoriter rejim batağından çıkarıp, demokrasinin güvenli limanına götürüp, orada demir atmak için kullanacak.
Halbuki, aday olduğu anda, kendi iktidar hırsının bütün Türkiye’nin geleceğini riske atacak kadar güçlü olduğunu göstererek, tarif ettiği bu kişi olmadığını söylemiş oluyor Kılıçdaroğlu.
***
Şu ana kadar tek bir anket yok ki, aday olması halinde Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı yenebileceğini göstersin.
Tam tersine…
Karşısına İmamoğlu çıktığında Erdoğan yeniliyor.
Mansur Yavaş çıktığında Erdoğan yeniliyor.
Ama, karşısına Kılıçdaroğlu çıtığında Erdoğan kazanıyor; onun kazanabildiği tek senaryo bu.
***
Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleyenler pek çok değişik senaryo ileri sürebilirler.
‘Erdoğan için işler o kadar kötüye gidiyor ki artık karşısına kim çıksa o kazanır’ diyebilirler.
Çok güçlü Cumhurbaşkanı yardımcıları da aday gösterilip Kılıçdaroğlu’nun kazanması sağlanabilir diyebilirler.
İleri sürecekleri hiçbir gerekçe, Erdoğan’ın karşısına neden onu yenmesi garanti olan adaylardan birisini değil de “en zayıf adayı” çıkardıklarını makul bir şekilde açıklayamaz.
***
Bana en komik gelen gerekçelerden birisi de Ankara veya İstanbul Belediye başkanının aday olması halinde, bu belediyelerin tekrar iktidara geçeceği.
Bunca yıldan sonra kazanılan bu güzide belediyeler kaybedilebilirmiş.
Bütün ülkeyi kaybettikten sonra, o belediyelerle ne yapabileceğinizi zannediyorsunuz?
Yeniden AKP’nin iktidarı ele geçirmesi halinde meydana gelecek otoriter dalgada elinizdeki o belediyelerin esamisi okunur mu sanıyorsunuz gerçekten?
***
İleri sürdüğünüz hiçbir gerekçe, “kader seçimine” neden en zayıf adayla girmeyi düşündüğünüzü açıklayamıyor.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı yenmesi en muhtemel adayı değil de kendini öne sürdüğü anda, artık iktidar iksirinin etkisi altına girdiğini, bahsettiği “nefsini yenmiş” Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını göstermiş oluyor.
Ülkenin bu koşulları içinde onun aday olması, o nefsin çoktan kendisini ele geçirdiğini ve artık kendisinden bir hayır beklenemeyeceğini gösteriyor.
***
Umut edilir ki, İstanbul ve Ankara’yı kazanan, oyun kurucu, stratejik aklı yüksek Kılıçdaroğlu geri gelsin; tekrar aynı hünerleri önümüzdeki seçimlerde de gösterip Türkiye’nin kaderini demokrasi yönünde değiştirsin.
Aksi takdirde, ne kadar akla büründürmeye çalışırlarsa çalışsınlar, kendi nefsine yenik düşmüş, bütün ülkeyi kumar masasına sürmüş bir liderle karşılaşacağız.
Aklınızı başınızdan alan o yüzüğü, iksiri bir kenara bırakın; kendi nefsinizi değil, milyonlarca insanın geleceğini düşünün!