Kendini salt mağduriyet üzerinden tanımlayan insanlardan her zaman işkillendim.
O saf, kristalize olmuş mağduriyet, bir kezzap gibi, mağdurun içini yakarken, geleceğin mağdurlarının kavrulacağı yakıtı da sağlıyor.
Bakın, bugün tanık olduğumuz bütün bu zulümleri yapanlar, kendilerini çok uzun bir zamandır mağdur olarak gören insanlar.
Anlata anlata bitiremedikleri bir 28 Şubatları var onların.
Bitmek tükenmek bilmeyen başörtüsü mağduriyetleri var.
Kara bir pelerin gibi üzerlerine sardıkları bu mağduriyet kisvesi, gözlerini de vicdanlarını da kör etmiş durumda.
Bugün kendi yarattıkları hiçbir mağduriyeti hiçbir şekilde göremiyorlar.
Bugün yaşattıkları mağduriyetler, kendilerinin gözleri nemlenmeden anlatamadıkları mağduriyetlerini binlerce kez aştı.
Son beş senede hapse atılanları, işlerini, aşlarını kaybedenleri düşünün; hangi aklı başında insan bunları 28 Şubat’ın mağduriyetleriyle kıyaslayabilir.
Ben o gün o zulme de karşı çıkmış bir hukukçu ve insan hakları savunucu olmanın verdiği güvenle söylüyorum bunları…
Başörtüsü yasağı daha ilk geldiğinde, o yasağı protesto etmiş bir üniversite öğrencisi olarak söylüyorum.
Sizin bugün uyguladığınız zulüm, kendi başınıza gelenleri sayısız defa aştı.
Ama gözleriniz kör, kulaklarınız sağır; vicdanlarınız ses geçirmez duvarların ardına saklı.
Bugün sonuçlanan Gezi davası kararına bakın…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu dosyayı inceledi.
Bırakın hapse mahkûm etmeyi; bu davada yargılanan insanların tutuklanması için bile yeterli delil olmadığını söyledi.
Bu davanın “gizli amaçları” olduğuna hükmetti.
İnsan gerçekten inanmakta zorlanıyor.
Evet tam da o davada bugün Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklara da 18’er yıl hapis cezası verdiler.
Tek bir üyenin muhalefet şerhi var sadece…
Dünün mağdurları veriyor bu cezayı.
Bütün dünyaya meydan okuyarak, Türkiye’nin AİHM mahim kararı takmadığını haykırıyorlar.
Kendi mağduriyetlerinden devşirip damıttıkları kinle, hiç tereddüte düşmeden bu hakimler kalemlerini kırıyor.
Ölüm cezası kalkmamış olsa, Kavala’nın idamına hükmedeceklerdi.
AİHM’nin tutuklama için yeterli delil görmediği bir davada “sanığı” darağacına göndereceklerdi.
Türkiye’nin kader seçimine bir yıldan biraz fazla bir zaman kalmışken bu karar geliyor.
Bana sorarsanız, bu karar, her şeyden daha çok, seçimin bir kere daha AKP zaferiyle sonuçlanması halinde ülkenin başına neler geleceğini gösteriyor.
Bu karar en çok da muhalefete bir uyarı niteliğinde.
Seçimden sonra neler olacağını anlamak istiyorlarsa, sadece bugün yargılanıp bu korkunç cezaları alan sanıkların yerlerinde hayal etsinler kendilerini.
Bu mahkemelere dertlerini anlatmaya çalıştıklarını bir düşünsünler.
Bugün yaptıkları her şeyin, yarın bir suç olarak değerlendirilebileceğini anlamalarını umut ediyorum.
Bugün verilen bu karar, bu kadar yıl iktidar olmalarına rağmen, hala kendilerini mağdur olarak gören insanların, uyguladıkları ve uygulayabilecekleri zulmün bir prototipini ortaya koyuyor sadece…
Türkiye’de seçimlerden sonra hangi kapıdan girip nereye gideceğimizi işaret ediyor…