İktidarın tepesindeki insanları övmek dünyanın her yerinde serbest.
Çin’de, Kore’de, Rusya’da, Komünist Parti’yi, Putin’i, Kim Jon-un’u dilediğiniz kadar övebilirsiniz.
Ama sadece demokrasilerde iktidarın tepesindeki insanları eleştirebiliyorsunuz.
Türkiye’de son on yıllarda sürekli kafamıza kakıldığı şekilde sandık, tek başına demokrasinin ölçütü falan değildir.
Elbette sandık, demokrasinin nirengi noktalarından birisidir.
Ama o sandıktan çıkanların yaptıkları tüm yanlışlar için her an hesap vermeye hazır olmalarıdır demokrasi aynı zamanda.
Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, muktedirleri eleştirme özgürlüğü bu nedenle çok önemlidir.
Bunların olmadığı bir yerde hiçbir şekilde, muktedirlerden hesap sorulamaz.
AKP’nin 20 yılı aşkın iktidarı boyunca biz bu açıdan çok gerilere gittik.
İktidarı eleştirmek bir suç olarak görülmeye başlandı.
Dünya’da Cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle en çok dava açılan bir ülke durumundayız.
Son 7-8 yılda 200 binden fazla kişiye soruşturma açıldı. Neredeyse 50 bin kişi sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandı.
Yıllar içinde “hakaret” eşiğinin gittikçe düştüğüne tanık olduk.
İlk başlarda Erdoğan’ı kişisel olarak hedef alan sert eleştiriler “hakaret” kabul edilirken, giderek ve büyük bir hızla, siyasal eleştirilerin hepsi bu kapsama girmeye başladı.
Bu davalarda, en başından itibaren büyük bir eşitsizlik var.
Bir tarafta, bir gazeteci, bir yazar, sıradan bir vatandaş oturuyor; öbür tarafta sayın Cumhurbaşkanının vekilleri…
Bu “güç dengesindeki” muazzam eşitsizlik, kolayca mahkumiyetlere dönüşüyor.
Türkiye’deki bu durum en başından beri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ürettiği içtihatlarla büyük bir çatışma içinde…
AİHM, güçlü olanın, iktidar sahibinin, sıradan insanlara göre çok daha fazla eleştiriye açık olması, çok sert eleştirileri bile tolere etmesi gerektiğini söylüyor.
Güç sahiplerinin kendilerini bilerek ve isteyerek bütün eylem ve işlemlerin eleştirileceği, her daim toplumun gözetimi altında oldukları bir pozisyona koyduklarını belirtiyor.
Yani, gülü seviyorsanız dikenine katlanacaksınız; iktidarı istiyorsanız her türlü eleştiriye de açık olacaksınız…
Türkiye’nin sayın Erdoğan’a hakaret nedeniyle ilk mahkumiyetlerinden birisi de sayın Erbil Tuşalp’in, başbakan olduğu dönemde kendisine yönelttiği eleştiriler nedeniyle tazminata mahkûm edilmesi nedeniyle olmuştur.
Erbil Tuşalp, oldukça sivri bir dille, hicvederek sayın Erdoğan’ı sert bir şekilde eleştirmiş ve bunun sonucunda da tazminat ödemek zorunda kalmıştı.
Dikkatinizi çekerim, bir ceza davası söz konusu değildi, bir özel hukuk davasıydı Tuşalp’i hedef alan. AİHM o tazminat nedeniyle Türkiye’yi mahkûm etti. “İktidar sahipleri, hiciv de içinde olmak üzere, her türlü eleştiriye katlanmak zorundadırlar” dedi.
O gün, Tuşalp’in, sayın Erdoğan’a karşı kullandığı sözleri bugün kullanmaya kalksanız, ertesi gün gözaltına alınır, tutuklanırsınız.
Türkiye bütün Avrupa Konseyi ülkeleri içinde devlet başkanına “hakareti” ayrı bir suç olarak kabul eden birkaç ülkeden bir tanesi.
Bunu nereden biliyoruz?
Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin kendisini sert bir dille eleştiren bir vatandaşın açtığı davada Fransa’nın yaptığı savunmadan öğreniyoruz…
Havaalanında bir Fransız yurttaş, en masum çevirisi “Defol zavallı geri zekalı,” olabilecek (Casse toi pov’con) bir pankart açtığı için 30 Euro para cezasına çarptırılmıştı.
Fransa AİHM önünde yaptığı savunmada, devlet başkanına hakaret suçunun sadece kendi ülkelerine özgü olmadığını, İspanya, İtalya, Hollanda, Polanya ve Türkiye’de de bu konuda ceza hükümlerinin bulunduğunu belirtmişti.
Bu ülkelerde bu yasaların pek fazla uygulaması olmadığını biliyoruz. Bu 30 Euro için de Fransa mahkûm oldu. AİHM altını çizerek, demokratik toplumda devlet başkanlarının kendilerine yönelen ifadeler ve eleştiriler nedeniyle fazladan bir “korumaya” mazhar olamayacaklarını belirtti.
Türkiye için “Cumhurbaşkanına hakaret” konusunda, zurnanın zırt dediği yer, Vedat Şorli/Türkiye davasıdır. Bu davada AİHM, Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasını düzenleyen TCK 299. maddesinin adeta ultrasonunu çekti ve sorunun maddenin kaleme alınma biçiminden kaynakladığını belirtti.
Şorli/Türkiye davasında TCK 299. Maddenin bizatihi kendisi mahkûm edilmiştir. AİHM açıkça, bu madde değişmeden sorunun ortadan kalkmayacağını belirtti.
Ben bu yazıyı yazarken, Türkiye’nin kim bilir hangi köşesinde, kim bilir hangi gerekçelerle yeni bir “Cumhurbaşkanına hakaret” davası hazırlığı yapılıyor.
Ama o dava için kullanılacak maddenin bizatihi kendisi çoktan mahkûm edilmiş durumda…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun TCK 299. Madde de düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunu kaldıracaklarını söylemesi bu yüzden çok isabetlidir.
Kaldırılacak olan, bizatihi kendisi AİHM tarafından mahkûm edilmiş bir maddedir.
Demokratik bir toplumda devlet başkanları, hükümet başkanları, iktidar sahipleri, eleştiriler karşısında, sıradan vatandaşlardan daha fazla bir korumaya sahip olamazlar.
Türkiye’nin demokrasi yönünde atacağı önemli adımlardan bir tanesi de bu maddeden kurtulmak olacaktır.
Ben Veganım. Tüm savaşlara sadece insan değil canlı her şey öldürüldüğü için karşıyım. Afrin harekatında Cumhur başkanı bana TV den alenen hakaret etti. Dava edemiyor muyum?