Kadir gecesi bir grup Pegasus çalışanının alkol alırken fotoğraflarını paylaşmaları, bir suç soruşturması ve ciddi bir manevi linç kampanyasıyla karşılaştı.
Savcılık bu Pegasus çalışanlarının alkol alırken paylaştıkları fotoğrafı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” olarak değerlendirmiş.
Şimdi bu insanların bir kısmı muhtemelen işlerini kaybedecek, mahallede, sokakta, sataşmalara maruz kalacak.
Çoğunluğu Müslüman bir toplumda yaşadığımız için, herkesten bir ikiyüzlülük bekleniyor.
İnsanlar kendilerini, nasıl yaşadıklarını saklamalılar.
Çoğunluğun dini değerlerine her an “saygı” göstermeliler.
Toplumsal düzeyde bu konuda ciddi bir hoşgörüsüzlük zaten var.
Her yıl birileri Ramazan ayında bir şeyler yiyip içtiği için “oruca saygı göstermedikleri” bahanesiyle dayak yiyiyor, saldırıya uğruyor.
Fakat şimdi hukuk da çoğunluğa “saygı” bekleyen, aynı anlayışın bir uzantısı gibi hareket ediyor.
Daha önce yazmıştım, sarıklı cübbeli insanlar içki masalarına gidip, dini tebliğde bulunuyorlar.
İki kadeh içki içecek insanlara, bu yaptıklarının cehennemlik olduğunu anlatıyorlar.
İnsanların özel hayatlarına grip yapıyorlar bu işi.
Orada bir problem yok, ama çoğunluğun dini değerleriyle uyuşmayan bir fotoğraf paylaşmanın kendisi bile, savcılığın başlattığı bir soruşturmayla karşılaşıyor.
O fotoğrafların sosyal medyada paylaşılmasından sonra, bundan rahatsız olan yolcular Pegasus’u protesto edebilirdi.
Bilet almayın gibi bir kampanya başlatabilirdi.
Ama “kamu hukuku” devreye giriyor ve insanların paylaştığı bir fotoğraf suç kabul ediliyor.
Böyle bir dava açılabilir mi bu ayrı bir tartışma konusu.
Ama bana sorarsanız, böyle bir soruşturmanın açılması o insanları her açıdan hedef haline getiriyor.
Artık yaptıkları “rahatsız edici” olmaktan çıkıp, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi ağır bir suça dönüşüyor.
İçki sofralarına yanaşıp tebliğde bulunan adamlara saygı göstermek zorundayız; ama aynı Türkiye’de Kadir gecesi içki içenler ağır bir suç işlemiş oluyorlar.
Ramazanda “oruca saygı göstermiyorsun” diye sokakta bir dilim ekmek yiyen adamın kafasını gözünü yaran anlayış, bu defa adliyelerin yüksek duvarlarını, devletin yaptırım gücünü, cezaevi tehdidini arkasına alıp en yüksek perdeden herkese göz dağı veriyor.
Bizim en büyük sorunumuz ne biliyor musunuz?
Herkes bir tek kendisini “yetişkin” zannediyor.
Bir tek siz yetişkin iseniz, size benzemeyenler üzerinde bir “tedip” hakkınız var demektir.
Devlet de, bir “süper yetişkin” rolü oluyor.
Elindeki bütün maddi olanaklarla belli bir dinin belli bir anlayışını topluma dayattığı yetmiyormuş gibi, şimdi de, ilerletmek istediği inanç ve değerlere uygun davranmayanlar üzerinde “tedip hakkını” kullanıyor.
Ama işte asıl sorunda burada başlıyor.
Bir demokraside, laik bir rejimde devletin bu tür bir “tedip hakkı” var mıdır?