John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” romanındaki Lenie karakteri geliyor aklıma.
Cebinde sürekli ölü fare bulunduran Lenie.
Fareleri sevmek için eline alan, ama her sevdiğini öldüren, aklı kıt, koca cüsseli, küçük bir çocuk zekasındaki Lenie.
Kız çocuklarını, kadınları “severken” öldüren Lenie.
Muazzam gücünün farkında olmayan, öldürmesini bile çocukça bir masumiyet içinde anlatan Lenie.
Halbuki hepimiz, Lenie’nin sevmek için eline aldığı farenin, dokunduğu kızların, kadınların öleceğini biliyoruz, bir tek o bilmiyor.
Türkiye’de ne zaman bir aydın, bir siyasetçi, bir insan hakları savunucusu, ülkedeki devasa sistem tarafından hedef alınsa, Lenie geliyor aklıma.
Ulusal onuru tehdit ettiğini, “hainlik” yaptığını söyledikleri kişinin Lenie’nin güçlü kuvvetli parmaklarıyla boynunu sıkmaya başlıyorlar.
O parmakların arasından kurtulabilirse kurban ne ala.
O kişiyi hedef gösterme işiyle, o kişinin başına gelenler arasındaki illiyet bağını görmeme konusunda toplum, sistem, herkes, Lenie’nin zekâ düzeyine gerilemiş gibi görünüyor.
Hrant Dink, ona karşı Türklüğe hakaret etti diye dava açıldığı gün öldürülmüştü.
Lenie’nin parmakları, daha CNN Türk stüdyosunu terk etmeden, o uğursuz program bitmeden Tahir Elçi’nin boğazını sıkmaya başlamıştı.
Ahmet Kaya yurt dışına çıkmasa, sürgüne gitmese, Kürtçe şarkı söylemek istediği için üzerine çatal bıçak fırlatanlarca başlatılan linçin çoktan kurbanı olacaktı.
Bu ölüm makinesi hiç durmuyor.
Hep işledi ve hep işlemeye devam edecek.
Bugün de Garo Paylan’ı hedef alıyorlar.
“Bu masum millete soykırım iftirası atamazsın,” deyip, Paylan’ın boğazına o iri parmakların kıyıcı gücüyle yükleniyorlar.
Öfkeli konuşmalarına, ettikleri tumturaklı sözlere bakarsanız, bu ülkenin “masumiyetini!” korumak istiyorlar.
O masumiyet, kendisinden söz edildiği anda yeni kurbanın boğazına parmaklarını dayayıp sıkmaya başlıyor.
Onlar masumiyetten bahsederken gerçek mağdurun kemikleri kırılıyor.
Hep böyle oldu. Sorun bu kadar masum olmamızda zaten.
Bu masumiyetten birazcık olsun şüphelensek, o eli, mağdurların boğazına dayanmadan durdurabileceğiz belkide…
Hep mağdur, her zaman masum olduğumuz için, hedef gösterilen insanların başına neler geldiğini göremiyoruz bir türlü.
Sistem mağdurun boğazını sıkmış, kemiklerini kırarken, dönüp, “hakaret etti bize!” diyor.
“Bizi yapmadığımız şeylerle suçladı!”
Koca bir ülke Leine’nin masumiyetine bürünürken, her yer mağdurların cesetleriyle dolu.
Soykırımdan söz etti deyip bir insanı daha hedef göstererek, yeni bir ölüm fermanını daha bir masumun boynuna asıyorlar.
Bana katilsin diyeni gebertirim, diyor sistem.
Tanrı Garo Paylan’ı bu masumiyetten korusun.
Kendini koru Garo…