Türk Kırılganlığı ve Kürtler

Olağan Şüpheliler filminde Verbal rolünü oynayan Kevin Spacey’nin ağzından duyduğumuz o irkiltici cümleyi hatırlıyor musunuz?

“Şeytanın yaptığı en büyük hile, dünyayı var olmadığına inandırabilmesidir.”

Irkçılık da insan ruhundaki şeytanlardan birisi ve bulunduğu her yerde bir şekilde insanları var olmadığına ikna edebiliyor.

Türkiye’de çıkıp sokağa insanlara sorun, hiç kimse ırkçılığı kendine yakıştıramayacaktır.

Irkçılık beyaz adamın siyaha yaptığı bir şeydir; ırkçılık batının doğuya yaptığıdır.

Ama Türkiye’de ırkçılık yoktur!

Hâlbuki, gırtlağımıza kadar ırkçılığa batmış, bu illetin içinde sürüklenip duruyoruz.

Ibram X. Kendi, Nasıl Irkçılık karşıtı olunur (How to be an Antiracist) isimli enfes kitabında, ırkçı tutumları ikiye ayırıyor. “Ayırıcı ırkçılıkta” diyor Ibram Kendi, “ırkçılığın hedefindeki kişiler toplumdan uzak tutulur.” Mesela, bizde gayrımüslimler hiçbir şekilde kamu görevi alamaz. Polis, asker, hâkim, savcı olamaz.

Bir de diyor Ibram Kendi, asimile edici ırkçılık vardır. Belli ırk grupları, kültürel olarak geri, kaba vd. olarak görülür. Ama, bunlar bir şekilde kendilerini “geliştirirlerse” topluma, devlete vd. kabul edilebilir. Mesela bir Kürt, Kürtlüğünü insanların gözüne sokmazsa, Kürtçe konuşmaya kalkmazsa, her türlü kamu görevine gelebilir. İcabında Başbakan veya Cumhurbaşkanı bile olabilir.

Kendi’nin bu oldukça zihin açıcı yaklaşımına göre, kişinin topluma kabul edilmesi, onun da potansiyel bir ırkçılık kurbanı olduğunu ortadan kaldırmaz. Çünkü o, ancak, egemen ve baskın kültürel kodlar içinde hareket ederek, beyazların arasına kabul edilmektedir.

Yine çok beğendiğim başka bir yazarın, Layla Saad’ın Ben ve Beyaz Üstünlüğü (Me and White Supremacy) isimli kitabı da, Türkiye’deki ırkçı tavırları tartışmak için oldukça yararlı doneler sunuyor. Saad toplumdaki ayrımcılıktan, ırkçılıktan bahsedince, beyazların nasıl rahatsız olduğundan söz ediyor ve bu rahatsızlığa “Beyaz kırılganlığı” adını veriyor. Toplumdaki ırkçılıktan söz edecek olduğunuzda bir süre sonra lafın dönüp dolaştırılıp beyazların nasıl mağdur olduğuna getirildiğini anlatıyor.

Türkiye’de Suriyelilerin mağduriyetlerinden bahsedecek olun, hemen size, onların nasıl bütün işleri kaptıklarından, hastanede şurda burda nasıl kayırıldığından söz etsinler.

Birde bize özgü öyle “Zihni Sinir” kavramlar var ki, bu yazarların ürettikleri bütün kavramları kendi bünyesinde toplamayı başarabiliyor. Mesela, Kürtçe diye bir dilin olmadığı, bu sözcüğün dağ Türklerinin kar üzerinde yürürken kart kurt diye ses çıkarmalarından geldiği yönündeki zırvaya bakın. Bu sözde ayırıcı ırkçılık var, yani Türkçe bilmeyen Kürt, adeta bir mağara adamı mesabesinde, o denli ilkel bir dil konuşuyor. Asimile edici ırkçılık var, Kart Kurt dilini değil de güzel Türkçemizi düzgün konuşuyorsa eğer o kişi Türklüğe kabul edilebilir. E tabii açık bir şekilde Türk kırılganlığı da var, bir şekilde kendi üstten görmeciliğini, usta bir hokkabazlıkla ırkçılığın hedefindeki grubun aslında hiç var olmadığı noktasına getiriyor.

Irkçılık şeytanı istediği kadar olmadığına Türkiye toplumunu inandırsın, bu ülkede ırkçılık çok derinlere işlemiş kadim bir hastalıktır.

Sevag adında bir çocuk kazara bir 24 Nisan günü öldürülür. Kürtçe konuştu diye insanların kafaları gözleri yarılır.

Her türlü insan hakları ihlali, bu insanlara karşı katmerli bir şekilde işlenir. Ev araması yapılırken, polis köpeği bile “refleks” olarak Kürt vatandaşa saldırıverir. Kürt anaya çocuğunun kemikleri kargoyla gönderilir.

HDP yürüyüşüne bakın. Kılıçdaroğlu yürürken sonuna kadar açık olan yollar nasıl bir anda kapanıverdi. Bırakın bu yürüyüşün engellenmesinin hukuksuzluğunu ve keyfîliğini bir kenara, başkalarına açık olan yolların HDP’liler yürüyecek olduğunda kapanıvermesindeki utanç verici ayrımcılığı ve üstten görmeciliği ne yapacağız?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir