Düşünün, hakkınızda Cumhurbaşkanına hakaretten, terör örgütü propagandasından, Türkiye Cumhuriyetini alenen aşağılamaktan, halkı kin ve düşmanlığa tahrikten davalar açılmış…
Çeşitli mahkemelerde yargılanıyorsunuz; bunlardan birine rica minnet, “lütfen bu davaları birleştirin, beni bir tek mahkeme yargılasın” deseniz…
“Bu kadar farklı mahkemelerde ve farklı zamanlarda yargılanmak beni işimden gücümden alıkoyuyor” diye ekleseniz…
Ve daha başka bin dereden bin bir su getirseniz, asla ve kat’a Türkiye’de tek bir tek mahkemede yargılanmayı başaramazsınız…
Bu davaların birleştirilmesi talepleriniz, bütün bu suçların ayrı suçlar olduğu, farklı zamanlarda işlendiği, “zarar görenlerinin farklı” kişiler olduğu vd gerekçelerle hemen reddedilir.
Fakat söz konusu olan Canan Kaftancıoğlu olunca, 6-7 seneye yayılan, birbirleriyle hiçbir konuda alakası olmayan, pek çok “suç” her nasılsa bir araya geliyor ve hepsi de aynı mahkemede yargılanıyor.
“Teknik” olarak bunu, bir kişinin Kaftancıoğlu’nun bütün bu tweetlerini savcılığa tek bir suç duyurusuyla bildirmesine ve savcının da bütün bu suçlar için tek bir dava açmasına bağlayacaklardır.
Ama heyhat şu tesadüfe bakınız; Kaftancıoğlu’nun yargılandığı bu tek mahkemenin başkanı, daha önce Selahattin Demirtaş’a, Sırrı Süreyya Önder’e, Çağdaş Hukukçular Derneği yöneticilerine, barış akademisyenlerine en ağır cezaları vermiş bir hâkim imiş. (1)
İşte belli davaların hep belli yerlerde görülmesi bütün meselenin özünü oluşturuyor.
Kaftancıoğlu tutuksuz yargılandığı için, davasının belli bir Ağır Ceza Mahkemesi’ne düşmesi epey meşakkatli bir sürecin sonunda olmuş.
Halbuki tutuklu yargılananların davaları zaten hep aynı mahkemeye düşüyor.
Ve işin özü işte bu “tek” mahkemede…
Bu kadar çok yazar, çizer, entelektüel nasıl kolayca içeri tıkıldılar, nasıl o kadar uzun süreler içerilerde kaldılar ve kalmaya devam ediyorlar anlamak için bu “tek mahkemeyi” de anlamak zorundasınız.
Eskiden bir suç işlediği iddiasıyla yakalanan bir kişi işlediği iddia edilen suçun ağırlığına göre, Sulh Ceza, Asliye Ceza, Ağır Ceza mahkemelerinden birinin önüne çıkarılırdı.
Nereden nereye geldiğimizi ve bugün nasıl bütün yargılamaların “tek yargıç” tarafından yapıldığını anlamak için biraz aritmetik işlemi yapalım.
2014 yılından önce Ankara’da 40 Sulh Ceza Mahkemesi ve 60 Asliye Ceza Mahkemesi (2) vardı.
Eğer bu 40 Sulh Ceza Mahkemesinden birisi tarafından tutuklanırsanız, tutuklamaya yaptığınız itiraz 60 Asliye Ceza Mahkemesinden birisinin önüne gidiyordu.
Diyelim ki, yukarılardan birisi davanızı izliyor ve mahkemeler üzerinde baskı yapmak istiyor, dosyanızın bu 40 sulh ceza hâkiminden hangisine düşeceğini kestirmesi, baskı yapması bugüne göre çok daha zordu. Diyelim ki bunu yaptı, dosyayı takip edip, itirazın inceleneceği 60 Asliye Ceza Mahkemesinden hangisinin yetkili olacağını kestirmek de zordu.
Mahkemeler üzerinde baskı yapmak elbette imkânsız değildi ama bu kombinasyon nedeniyle, işler çok daha zordu.
AK Parti hükümeti bu sistemi tamamen ortadan kaldırdı. Ceza yargılamasının dava açılıncaya kadar olan bütün işlemleri şu anda Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından yapılıyor.
Dikkatinizi çekerim; eski sistemde Sulh Ceza Mahkemesi idi, şimdi sulh ceza hâkimleri var.
Ankara’daki sulh ceza hâkimi sayısı 7, İstanbul’da bu sayı 13.
Yani, bir suç işlediğiniz iddiasıyla hakkınızda bir soruşturma başlamışsa, evinizin aranıp aranmayacağına, tutuklanıp tutuklanmayacağınıza bu bir avuç hakim karar veriyor.
Ve bu kapalı devre bir sistem…
Artık bu yargıçların kararlarına karşı başka bir mahkemeye gidemiyorsunuz…
Diyelim ki, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimi sizi tutukladı. İtirazınız 2. Sulh Ceza Haâkimi tarafından inceleniyor, tekrar itiraz ettiniz 3’e gidiyor…
Kapalı devre bir sistem bu.
Ta ki, hakkınızda iddianame düzenlenip, ilgili mahkemenizde bir dava açılıncaya kadar, asla başka bir yargıç göremiyorsunuz.
İşte bu nedenle, bir kere içeri giren bir daha çıkamıyor.
İşte bu yüzden, muhalifler kolayca tutuklanırken, iktidara yakın bir kişinin evi bile aranamıyor.
Devâsâ metropollerin, devâsâ adlî işlemleri bir avuç yargıca emanet.
Yani hakkınızda bir suç isnadı varsa bir tek hâkimin önüne çıkıyorsunuz aslında…
Hep aynı hâkime derdinizi anlatmaya çalışıyorsunuz; hep aynı cevaplarla karşılaşıyorsunuz.
Canan Kaftancıoğlu için hemen seçimlerden önce başlayan soruşturma, Demirtaş’ın, Önder’in, Çağdaş Avukatların dosyalarına bakan hâkimin önüne düşünce, “tek haâkim” meselesi insanların dikkatini çekti.
Bütün bu ağır cezaları bir tek hâkim vermiş, dediler.
Halbuki, Türkiye’de şu anda bütün hukuk sistemi “tek hâkimler” üzerinden dönüyor…
İnternete gelen yasaklar, koca Wikipedia’nın bir tek yazı yüzünden kapatılması ve bütün bu düzenin bu kadar pürüzsüz işlemesi hep bu “tek hâkim” sistemi yüzünden…
Türkiye’de hukuk alanındaki muazzam sorunların pek çok sebebi var kuşkusuz.
En başta adalet duygumuzu yitirmiş olmamız; kendimizden farklı olanlara zulmedildiğinde ses çıkarmamamız; ucu kendimize dokununcaya kadar adaletsizliğe çıtımızın çıkmaması.
Sayın sayabildiğiniz kadar…
Ama, bütün bu adaletsiz sistem pratikte nasıl dönüyor diye sorarsanız eğer, her işin başı tek yargıcı bu sistemdir derim.
Nereye giderseniz gidin, iktidarın kafasını kızdıracak bir söz söyler, bir twit atarsanız hep aynı yargıcın önüne çıkıyorsunuz…
(1) https://t24.com.tr/haber/kaftancioglu-bu-mahkemeye-ozel-olarak-dusuruldu-bu-mahkeme-engizisyon-mahkemesi,838496
(2) http://www.ankarabarosu.org.tr/Page.aspx?Ankara_Adliyesi_Telefon_Listesi&=9
(3) http://www.istanbul.adalet.gov.tr/index.php?s=mahkemeler