Yatıp kalkıp “milli irade” diyen, seçimle gelenin seçimle gideceğini söyleyen bu iktidara, hiçbir sivil iktidar zamanında nasip olmadığı kadar milletvekilini, politikacıyı, belediye başkanını içeri tıktırmak nasip oldu.
Nasıl oluyor bu iş diye soracak olursanız eğer, George Orwell’in hayvan çiftliğindeki gibi derim.
Bütün hayvanlar eşittir, ama bazıları diğerlerinden daha eşittir.
Halkın bir kesiminin yansıttığı milli irade belli ki, halkın diğer kesimlerinin yansıttığı iradeye göre daha üstün.
AK Parti söz konusu olunca yere göğe konulamayan milli irade, iş muhalefete gelince bütün anlamını yitiriyor.
Yani AK Parti öylesine güçlü bir milli iradeden besleniyor ki, muhalefete yönelen milli iradenin geçerli olup olmadığına da o karar veriyor.
İşin acı tarafı muhalefetin, AK Parti’nin kendisine yönelenin dışındaki milli iradeye gösterdiği bu hürmetsizlik karşısında birlik olamaması.
Demokrasinin, hukukun, insan haklarının en temel ilkelerini, kendilerine “bölücü”, “Kürtçü” denecek korkusuyla savunamıyorlar.
HDP yasal bir parti olmaya devam ederken, neredeyse bütün yöneticilerinin, nöbetleşe bir şekilde derdest edilmesi karşısında ses çıkaramıyorlar.
Ancak iş kendilerine de dokununca, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasının vahametini kavrıyorlar.
Ama 2 HDP’li , 1 CHP’li vekilin milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırıldığı bugün bile, CHP genel başkanı bu işin ne kadar yanlış olduğu üzerine konuşmak yerine, halen daha sadece kendi milletvekiline yapılan haksızlığı anlatıyor.
Rahmetli Sarkis Çerkezyan’ın anlattığı o hikayedeki gibi, insanları dövmek niyetinde olanlar hep kendilerince gördükleri en zayıf halkadan başlarlar.
Sen Ermenisin diye döverken, diğeri ben Kürdüm bana bir şey olmaz diye ses çıkarmayınca, sıra Kürde gelir. Kürt dayak yerken ses çıkarmayan Türk eninde sonunda dayağı yer.
Mesele dayak atana daha en baştan, “bunu yapamazsın” diyebilmekte…
Yoksa sıra size geldiğinde, bağırıp çağırmanın bir faydası yok.
En başta Ermeni dayak yerken, kimse kimseye dayak atamaz diye karşı çıkacaktınız!